Bir Kez Bitişik mi, Ayrı mı?
İstanbul gibi kalabalık ve hareketli bir şehirde, toplumsal normlar ve sosyal kurallar sürekli olarak gözler önüne serilir. İnsanlar, bazen farkında bile olmadan, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi derin ve önemli konuları gündelik hayatta yaşar. Bir kez bitişik mi, ayrı mı? sorusu da tam bu noktada, sadece dilsel bir mesele olmaktan çıkıp, toplumsal yapıyı, ilişkileri ve güç dinamiklerini anlamak için önemli bir pencere açar. Bu yazıda, sokakta, toplu taşımada, işyerinde gözlemlediğim örneklerle, bu basit dilsel tercihin toplumsal cinsiyet ve sosyal adalet açısından nasıl bir yansıma bulduğunu inceleyeceğim.
Toplumsal Cinsiyet ve Dilsel Normlar
Günümüzde, dil sadece iletişim aracı olmanın ötesinde, bireylerin toplumsal kimliklerini şekillendiren, güç ilişkilerini pekiştiren bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. “Bir kez bitişik mi, ayrı mı?” sorusu, aslında daha büyük bir sorunun parçasıdır: Dilin, toplumsal cinsiyet rollerini nasıl yansıttığı ve pekiştirdiği. İstanbul’da, sabah saatlerinde Kadıköy İskelesi’ne doğru yürürken ya da metrobüse binerken, dilin toplumsal normlara nasıl hizmet ettiğini görmek çok kolay. Örneğin, bir grup erkek arkadaşın, kadınların daha az yer aldığı ve çoğu zaman kalabalık olduğu metrobüs hattında birbirleriyle konuşurken kullandığı dildeki tonlama ve kelime seçimi, sıkça toplumdaki cinsiyet hiyerarşisini gözler önüne seriyor.
Metrobüs gibi ortamlarda kadınların genellikle “yerinden kalkmadığı” ve “yeri bile paylaşmadığı” gibi yaklaşımlar, toplumsal cinsiyet normlarının ne kadar derinlere işlediğini gösteriyor. Bu tür “bitişik mi ayrı mı?” soruları, sadece iki kelimenin birleşimi ya da ayrılığı değil, aynı zamanda cinsiyetin toplumsal rollerle nasıl şekillendiği ve bireylerin bu rollere ne kadar sıkı sıkıya bağlı kaldığının bir yansıması. Kadın ve erkekler arasındaki sosyal mesafeyi gösterebilen dilsel tercihler, bazen istemsizce de olsa, kadınların sosyal alanlarda geri planda bırakılmasına yol açabiliyor.
Çeşitlik ve Ayrı Duruş
Toplumda çeşitlilik ve toplumsal cinsiyet dışında, etnik kimlikler, yaş, cinsel yönelim gibi unsurlar da dilsel tercihlerle doğrudan bağlantılıdır. “Bitişik mi, ayrı mı?” gibi küçük seçimler, sadece cinsiyetin değil, bireylerin sosyal konumlarının da bir ifadesidir. İstanbul’da yaşarken, sokakta veya işyerlerinde, farklı etnik kökenlere sahip insanlarla karşılaştığınızda, onların kullandığı dilin genellikle daha özenli ve farklı olabildiğini gözlemleyebilirsiniz. Örneğin, etnik kökeni farklı olan bir grup genç, Türkçe’yi daha dikkatli kullanmak zorunda kalabiliyor; toplumsal gruptan dışlanma korkusu, ya da farklı olma bilinci, onların dil seçimlerini etkiliyor.
İstanbul’un kalabalık semtlerinde, özellikle iş yerlerinde çeşitliliğin arttığı durumlarda, dilin herkesin kendini daha rahat ifade edebileceği bir alan yaratması gerektiği sıkça vurgulanan bir konu. Örneğin, çoğunlukla genç kadınlardan oluşan bir grup çalışanın “bitişik mi, ayrı mı?” sorusunu gündeme getirmesi, çoğu zaman çalışma alanlarında daha eşit bir dil kullanma çabası olarak yorumlanabilir. Burada kelimelerin ayrılması, bazı tabuları yıkma isteği ve daha açık bir düşünsel alan yaratma amacı taşır. Bu tür durumlarda, dilsel tercihler çeşitliliği kucaklayan bir tavır olarak öne çıkar.
Sosyal Adalet ve Dili Değiştiren Güç
Dil, toplumsal yapının ve sosyal adaletin bir aynasıdır. Dilin biçimi ve kullanım şekli, toplumsal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri pekiştirebilir veya bunları değiştirme potansiyeline sahip olabilir. “Bir kez bitişik mi, ayrı mı?” sorusu, tek başına büyük bir değişim yaratmasa da, sosyal adalet mücadelesinin bir parçası haline gelir. Toplumsal cinsiyet, etnik kimlik ve sınıf farkları gibi unsurlar, dildeki bu küçük farklar üzerinden toplumsal eşitsizliklerin daha belirgin hale gelmesine yol açar. Örneğin, İstanbul’daki bazı semtlerde kadınların sosyal alanda daha geri planda tutulması, dildeki küçük farklarla pekişebilir. Kadınlar, daha az görünür olmakla kalmaz, aynı zamanda kelimelerle de daha az temsil edilir.
Sosyal adalet perspektifinden bakıldığında, dildeki tercihler daha kapsayıcı hale geldiğinde, bu sadece kelimelere yansımaz. İnsanın kendisini daha eşitlikçi bir şekilde ifade etmesine ve toplumda daha fazla görünür olmasına olanak tanır. İstanbul’un metinlerinde, sosyal adaletin dildeki en küçük nüansları değiştirmesiyle daha eşitlikçi bir dil kullanımı ve daha duyarlı bir toplum ortaya çıkabilir. “Bitişik mi, ayrı mı?” sorusu, bu dönüşümün bir sembolüdür.
Sonuç Olarak
Bir kez bitişik mi, ayrı mı? sorusunun gündelik dildeki yeri, aslında çok daha derin ve anlamlı bir sorunun yansımasıdır. Dilsel tercihler, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet bağlamında, bireylerin toplumsal hayatta nasıl yer aldığını, kimliklerini nasıl ifade ettiğini ve en önemlisi, toplumsal normların nasıl şekillendiğini gösterir. İstanbul’da, sokakta, metrobüste, işyerinde her gün karşılaştığımız dilsel tercihlerin, toplumsal yapıyı ne denli etkilediğini fark etmek, dilin gücünü anlamak için önemlidir. “Bir kez bitişik mi, ayrı mı?” sorusu belki de sadece bir dilsel tercih değil, daha adil ve eşitlikçi bir toplumu inşa etmenin ilk adımı olabilir.